Edebiyata olan ilgi, bulunduğumuz coğrafyada hak ettiği değeri her zaman görmüştür açıkçası. Ancak varlık dünyasının üç önemli temel dinamiklerinden insan-zaman-mekan ilişkisi insan-mekan perspektifinden incelendiğinde edebiyata olan ilginin de coğrafya ile olan bağın etkisi neticesinde dönüşüme uğramaya devam ettiği çok açık. Mekan algısı, bırakın çeyrek asırı artık 10 yıl öncesiyle bile eş değer değil. Kimimize göre ufuklarımız daralırken kimimize göre genişleyen ufuklar yeni yolculuklara çıkarıyor bizi. 

Yakın tarihimize kadar Edirne ve Kars’tan öte bir mekan algımızın olmayışı haliyle edebiyata olan ilgimizi de şekillendiriyordu. Özellikle siyasi tarih perspektifinden kasten ve yoğun bir mobilizasyon süreci sonucu hafızalarımızdan silinen ve henüz 90’lı yılların ortalarına kadar varlığından çok da iyi haberdar olmadığımız Rumeli topraklarında filizlenen edebiyat, doğal olarak çok uzak kaldı bize. Günümüzde de her ne kadar kitaplıklarımızda yeni yeni yer edinmeye başlasa da Balkan Edebiyatı’nın genel felsefesi ve muhteviyatına yabancıyız ne yazık ki. Bu yabancılık çoğu zaman bulunduğumuz zaman ve mekan algısı içerisinden Balkan Edebiyatı’na yaklaşmamıza sebep oluyor. Aslında temelde Peyami Safa ve Ivo Andrić doğu-batı sentezinin meydana getirdiği kırılmaları, sancıları aktarsa da Peyami Safa’nın bulunduğu sosyolojik yapı statik bir çerçeve iken Andrić’in kaleminde zaman kavramı yoktur, dinamizm hakimdir.

Zaman kavramındaki mevcut dinamizm ve dönüşüm Andrić’in kaleminin bir kimliği değil, Balkan coğrafyası’nın bir kaderidir. Edebiyat, siyasi tarih, iktisat tarihi, sosyoloji, sinema vb. hangi alandan Balkanlar özelinde söz edersek edelim, gece ve gündüzün, zamanın iç içe geçtiğini görürüz. Zira sahip olunan jeo-stratejik konum ve politik çıkarların deney sahası olma özelliği Balkan coğrafyasına bu dinamizmi kazandırıyor. Örneğin Balkan sinemasında yarım asırdır var ola gelen kara komedi, bu dinamizmin bir tezahürüdür. Eski zamanlarda idamların şehrin çarşısında yapılması neticesinde insanların ölümü kanıksaması ve artık bu durumu eğlenceli bir hale çevirmesi aslında bahsetmeye çalıştığımız tüm bu konunun müşahhas bir vesikası Balkanlar için.

Balkan edebiyatının bu kimliğini kazanması Balkan sinemasındaki kara komediye karşılık bir ince özgürlük mücadelesi olmuş diyebiliriz. Peki neyin özgürlüğü? Elbette ki kalemlerin… Modern ulus devletlerinin meydana gelmeye başladığı ve devlet-birey ilişkilerinde demir bir devlet elinin ağırlığının hissedilmeye başlandığı andan itibaren Balkan coğrafyasının kaderini belirleyen en önemli etken şüphesiz komunizm olmuştu ve üstelik birbirinden çok farklı fraksiyonlara sahip bir ‘Balkan Komunizmi’. Yani aslında birbirine düşman komunist kardeşlerin mücadelesi.

Kapışalım Yoldaş Zylo!

Bugün üzerinde konuşmak istediğimiz Yoldaş Zylo’nun Yükselişi ve Düşüşü romanı, sözünü ettiğimiz farklı fraksiyonlar içerisinde en baskıcı diktatörlüğün komunist döneminde parlayan Balkan Edebiyatı’nın en güzel örneğini oluşturur şüphesiz. Dritëro Agolli, Arnavut edebiyatı dendiğinde her ne kadar İsmail Kadare’nin gölgesinde kalmış gibi gözükse de, baskıcı bir sosyolojinin hakim olduğu dönemde kalemi ile özgürlüğe doğru ilerleyen Balkan Edebiyatının en parlak yazarıdır. Üstelik Agolli’nin bu zekâsı, diktatörülük döneminin başbakanı Mehmet Shehu’ya şu itirafı yaptırmıştır: Yoldaş Zylo’nun Yükselişi ve Düşüşü eseriniz ile aslında bizim iktidarımızı yok ettiniz!

Dritëro Agolli

Baskılanmıştır Agolli, çoğu zaman kalemi susturulmak istenmiştir. Kalemini, bir mobilize aracı olarak toplum üzerinde hareket etmesi emredilmiştir. Ancak kendi köşesinde sükunetinden doğan özgürlük arayışı hiçbir zaman dinmemiştir. Romanda yer alan olay örgüsünden ziyade ortaya koyduğu roman kahramanlarının tipolojisi ve ilişki biçimleri ile aslında büyük bir sancının resmini çizerek baskıcı diktatörlüğün sonunu hazırlamıştır. Agolli, satırlarında aslında baskıcı sistemin meydana getirdiği Zylo’yu Demka’nın gözünden çok iyi gözlemler. Dikkat edildiğinde Demka’nın esasında Agolli’nin kendisi olduğunu görebiliriz. Düşünme yetisi elinden alınmış, yalnızca rejimin sürdürülebilirliğini sağlayacak raporların hazırlanması için robotlaştırılmış olan Demka, yaşadığı bu yalnızlığın akabinde aslında sistemin kendi tıkanmışlığını nasıl meydana getirdiğini göstermek ister. Bilginin, aslında rejimin iktidar gücünü besleyen bir metafor olduğunu vurgulayan Demka, Yoldaş Zylo’nun Komunist sistemin Kültür İşleri İdare Müdür’lüğünden yükselişini ve düşüşünü aktarır. Bu noktada Agolli romanın dinamiklerini Comte’un düzen ve ilerleme ilkeleri üzerinden bir çözümleme yaparak aktarmaya çalışır. Zylo, baskıcı rejim içerisinde iktidara sıkı sıkıya bağlı, asla yönetimi sorgulamayan ve yönetim için bilgi üretimi yapan çalışkan bir bürokrattır. Bu bağlılığı neticesinde Zylo sistem içerisinde hızla yükselmekte ve Afrika’da kapitalistlere karşı komunizmin savunuculuğunu yapmaktadır. 

Agolli, Arnavut devlet yönetiminde var ola gelen çöküşün çözümlemesini yaparken Comte’un ortaya koyduğu düzen ve ilerleme anlayışında düzenin savunuculuğunu Yoldaş Zylo üzerinden yaptırır ve Zylo olay örgüsü içerisinde bulunduğu konumun gereklilikleri ile birlikte kültür reformlarının gerekliliğini savunur. Comte’un entelektürel reformu önceliklediği entelektüel refom dışındaki reform ve devrimleri tehlikeli gördüğü gibi Yoldaş Zylo da Agolli’nin satırlarında kültürel kalkınmanın komunist rejim içerisinde savunucu olur. Zylo bu uğurda birçok ülke içi seyahat düzenler ve komunist sistem içerisinde kendisine muhalefet olup iktisadi ve radikal devrim yanlısı olan rejim çalışanlarının muhalefeti ile karşılaşır. Agolli bu çatışma üzerinden Arnavutluk devlet rejiminin çöküşünü resmeder. Çünkü Comte ile yakın ilişki kuran Agolli, esasında düzen ve ilerlemenin birlikte var olması gerekliliğini vurgularken iki unsurun çatışması üzerinden mevcut düzenin açmazlarını, ironilerini ve sancılarını gözler önüne serer. Yoldaş Zylo, birçok roman kahramanı ile bu uğurda ‘kapışır’ ve agolli ‘Kapışalım Yoldaş Zylo’ çıkışı ile birlikte kaleminin zekâsını ve kıvraklığını gözler önüne serer.

Dritëro Agolli’yi değerli yapan husus, siyasi ve sosyo-ekonomik konjonktür içerisinde bir asırdır var ola gelen baskıcı devlet sistemlerinin aymazlığını çok sade ve gerçekçi bir biçimde ortaya koymasıdır. Üstelik tüm bu hususlar ile birlikte Agolli, Balkan Edebiyatı’nın sahip olduğu karanlık ve aydınlık çekişmesinin en önemli temsilcilerinden birisi durumundadır. Onu gerçekten de bu kadar değerli yapan nokta gerektiği değeri görmemesine rağmen sessizce yazmaya devam etmesiydi. 

O artık aramızda değil, ama bizler bu kısır döngü içerisindeki çekişmenin şahitleri olmaya devam ediyoruz. O halde ne diyelim? Kapışalım! Kapışalım Yoldaş Zylo!

İsmail Kadare, Dritëro Agolli, Lazër Stani ve Aziz Nesin.
İsmail Kadare, Dritëro Agolli, Lazër Stani ve Aziz Nesin.
pastedGraphic.png


Konuk Yazarımız: Muhammed Enes Danalıoğlu(Münzevi Kalem)
Araştırmacı-Öğrenci
Balkan Coğrafyası ile akademik ve kültürel alanda ilgileniyor, dertleniyor ve geziyor. Sarajevo-İstanbul arası mekik dokuyarak yaşamını idâme ettiriyor. 

Kültür İşleri'nde zaman zaman konuk yazarlara değerli görüşleri için yer veriyoruz. Bu yazı da onlardan biri tarafından yazıldı. Yazar hakkındaki bilgiyi yazı içerisinden bulabilirsiniz. Yazı göndermek için: yazi@kulturisleri.com

POST COMMENT

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir